Eteklerine yerleştiği Bozdağ'dan kopup gelen dereyi saran yemyeşil yamaçlarda kurulu Birgi, sadece koruma altındaki eski Osmanlı ve Türk evleriyle değil, tarihi yapı ve değerleriyle de asırlık ağaçlar arasında kalmış bir mücevher. İzmir'in Ödemiş ilçesine bağlı, yaklaşık bin haneli küçük bir belde Birgi. Bugün gözlerden uzak, sakin bir yaşam sürdüren kasabanın geçmişi İ.Ö 7. yüzyıla kadar uzanıyor. Lydia'lılar bu beldeye “Zeus’ un kutsal yeri" anlamına gelen "Dios Hieroon" adını vermişler. İÖ 6 yüzyılda Perslerin eline geçmiş ve “yeşil bir yer” olarak anılmış...Bizanslılar da tıpkı kendilerinden önceki uygarlıklar gibi, Birgi’ deki doğanın tılsımından etkilenerek, burayı Christopolis adıyla “İsa’nın kutsal şehri” ilân etmişler. 5. yüzyılda önce piskoposluk, ardından başpiskoposluk merkezi olan kent askeri açıdan da zaman zaman önem kazanmış ve adı bir ara “kale” ya da “burç” anlamındaki Pyrgion olarak değişmiştir. 1307 yılında Aydınoğulları tarafından alınan kent, Türk dönemde Birgi adıyla kültür tarihimizdeki yerini almış...Birgi, 1426’da kesin olarak Osmanlılar’ın eline geçmiştir.
Ünlü İslâm bilgini Birgivi Mehmet Efendi, Birgili’ydi. Kentteki İmam Birgivi Medresesi, önemli bilim ve din merkezlerinden biri sayılıyordu. Aydınoğlu Mehmet Bey’in oğlu ve ilk türk denizcisi olan Gazi Umurbey ve ilk Türk doktor Hızır Bin Ali Bey’in mezarları Birgi’de bulunmaktadır.
Anadolu’daki Türk varlığının ilk dinî yapıtlarından sayılan Ulu Cami, Birgi’nin barındırdığı zengin kültür hazinesinin en ihtişamlı eserlerinden biri. Beton eli değmemiş beldenin ilgi çeken bir diğer yapısı ise müze-ev olan Çakırağa Konağı.
ÇAKIRAĞA KONAĞI
Zengin bir deri tüccarı olan Çakıroğlu Şerif Ali Ağa tarafından yaptırılan konağın inşası 1761 yılında başlamış ve üç yıl içinde tamamlanmış. Taş temel üzerine, üç katlı olarak inşa edilen konağın sadece alt kat duvarları taş, diğer bölümleri ise ahşap. Konağın her iki katında ikişer sıra pencere bulunuyor. Ahşap işlemeleri ile dikkat çeken konağın bir başka ilginç özelliği de bir zamanlar hanımlarından birinin İstanbullu diğerinin İzmirli olması nedeniyle özenle yapılan İzmir ve İstanbul panoramaları. 1950'li yıllara kadar harap bir halde konut olarak kullanıldıktan sonra Kültür Bakanlığı'na devredilen Çakırağa Konağı'na bugün Birgi'nin incisi gözüyle bakılıyor. Konak 1995'ten bu yana ziyarete açık.
Konağın dış yüzünde çeşitli kartuşlar, baturalist diyebileceğimiz çiçekli vazolar, gilantlar ve perdeler gibi batılı nitelikte motiflerden oluşan boyalı bezemeler görülmektedir. İçerde ise en ilgi çekici yer, ikinci kattır. Buradaki geniş salon, yüksek ve süslü tavan, odalardaki barok motiflerle süslü duvarları ile konak, bu dönemin en önemli ve göz alıcı temsilcilerindendir.
Bu kattaki kışlık odanın barok duvar süsleri arasında yer alan bir manzara tasviri, geç dönem Türk resim sanatının en ilgi çekici örneklerinden biridir. Burada hayalî bir İstanbul panoraması düşünülmüş olmalıdır. Panorama, denizle ayrılan üç kara parçası ve bunlarda üst üste istiflenmiş yapı toplulukları halinde düzenlenmiştir. Burada, kırma çatılarıyla pencereleri kiremit rengi boyalı beyaz evler, hangi ünlü binaları temsil ettiği anlaşılamayan iki katlı yapılar, kubbeleri, minareleri ile sayısı 10’dan fazla cami göze çarpmaktadır. Kıyıya çekilmiş kayıklar, kimi demir atmış kimi de pupa yelken Boğaz, Haliç ve Marmara’nın bir bölümü olması gereken sularda dolaşan gemiler, manzaraya hareket ve canlılık katmakta, gökyüzünden gruplar halinde uçuşan kuşlar bu etkiyi artırmaktadır.
Konağın yazlık odasında İzmir panoraması vardır. Bir başka tasvir de kışlık odanın dış duvarında, öbürleri gibi çerçeve içine yerleştirilmiştir. Burada kartpostal, kitap resmî ya da gravür benzeri batılı bir eserin örnek alındığı açıkça belli olmaktadır. Görkemli bir konak, resmin hemen hemen sol yarısını kaplamaktadır. Bu tasvir Ege kıyılarından bir yerin görüntüsünü andırmaktadır. Konağın sofa duvarlarında çerçeveler içine alınmış ağaçlıklı köşk tasvirleri, tek yapıda iki ayrı bakış noktasına göre perspektif uygulanması ile yine bir geçiş dönemi özelliği göstermekte; cumbalarıyla yerli yapı tipine daha uyduğu için akla gözlemci bir tutum getirmektedir.
Yararlanılan Kaynaklar:
-Batılılaşma Dönemi Anadolu Tasvir Sanatı, Rüçhan Arık, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara 1988.
-İzmir Anıtlar Müdürlüğü Arşivi
-Türk Sanatları, Celal Esat Arseven, Cem Yayınları, 1984.