Eşsiz doğa harikası Pamukkale, bileşiminde kalsiyum ve karbondioksit bulunan suların, artıklarını Denizli’nin kuzeyindeki Lycos Vadisi’nde 150 metre yüksekteki bir platforma bırakmasıyla oluşmuştur. Tabii, yörenin sert ve soğuk hava akımlarına kapalı olması da bu oluşuma katkıda bulunan önemli bir faktördür.
Büyük Menderes Vadisi’ndeki büyük fayla bağlantısı olan birçok yeraltı mineral su kaynağı uzaklardan gelmektedir. Antik dönemde bu yörede farklı ısılarda birçok su kaynağı vardı. Günümüzde ise, yüzme havuzunda antik sütunların bulunduğu, bir motel tarafından işletilen büyük ana kaynak dışında, 19. yüzyıldaki depremde ortaya çıkan bir kaynak daha vardır ve her iki kaynaktan çıkan suyun ısısı 35° C dir. Bileşiminde karbondioksit bulunan su yeryüzüne çıktığında kalker, toprağa çökerek beyaz tabakalar ve tortular oluşturur. Beyaz renkli travertenler havayla temas ederek zaman içinde koyulaşırlar. Zaten en koyu renkli bölgeler suların düzenli olarak akmadığı alanlardır.

Beyaz tabakaları ve travertenleri oluşturan, içerdiği mineraller arasında alüminyum ve sülfür de bulunan Pamukkale’nin termal suları sağlık için de çok faydalıdır. Roma İmparatorlarından Hadiranu’un 129 yılında, Caracalla’nın 215’te ve Valens’ın 370’te sağlık sorunlarına çare bulmak ümidiyle Hierapolis’i ziyaret ettiklerini antik kaynaklardan öğrenmekteyiz. Koroner hastalıklarına, yüksek tansiyona ve arteriskleroza iyi gelen bu suyla antik çağda hastalar, tıpkı Pergamon Asclepion’da ruh hastalarının telkinle tedavi edildiği gibi tedavi görüyorlardı.
HierapolisBergama kralı II. Eumenes tarafından kurulan Hierapolis’e, kentin efsanevî kurucusu Telephos’un karısı Hiera’nın adının verildiği düşünülmektedir. M.Ö. 133’te, kent büyük bir deprem neticesinde yerle bir olmuştur. Yeniden kurulan şehir, M.S. 2. ve 3. yüzyıllarda altın çağını yaşamıştır. Hierapolis’te, hristiyanlığın gelişmesine büyük katkıda bulunan bir yahudi ahali mevcuttu. Buna rağmen, İsa’nın havarilerinden Aziz Philippe 80 yılında burada katledildi. Bizans döneminde Hierapolis bir piskoposluk merkeziydi ve şehirde Aziz Philippe’e adanmış büyük bir kilise bulunuyordu.

Hierapolis’te 19. yüzyılın sonunda bir Alman ekibinin yaptığı kazıların sonuçları, 1898’de Berlin’de Humann, Cichorius, Judeich ve Winter tarafından yayınlandı. 1957’den itibaren Paolo Verzone başkanlığındaki İtalyan Arkeoloji ekibinin yaptığı araştırmalarda zengin bulgulara erişildi ve başarılı restorasyonlar gerçekleştirildi.
Roma dönemi hamamları, günümüzde Hierapolis buluntularının sergilendiği müze binası olarak kullanılmaktadır. 3 nefli Hristiyan Bazilikası M.S. 4. yüzyıla aittir. Kentte 4.yüzyıla tarihlenen bir anıtsal çeşme hemen Apollon Mabedi yakınında yer almaktadır. G. Carettoni’ye göre mabedin temelleri helenistik döneme aittir. II. yüzyıl yapısı olan tiyatro, 15.000 seyirci kapasitesine sahipti. Aziz Philippe Martiryumu, 5. yüzyıla tarihlenen 20 x 20 m boyutlarında kare temel üzerine oturan büyük bir sekizgen gövdeden oluşuyordu. Bizans Kapısı, Revaklı Cadde, Domitianus Kapısı ören yerinin görülmeye değer diğer kalıntıları arasındadır.Tümülüsler, lahitler ve ev şeklindeki mezar odaları (domotomorphe)ndan oluşan ve kuzey yönünde 2 km. genişliğinde bir alana yayılan antik dönem mezarlığı, helenistik dönemden ilk hristiyanlık çağına yayılan zaman diliminde kullanılmıştır.
Ahmet KOÇAK, Profesyonel Rehber